Türkiye ile birlikte Ortadoğu’nun Arap olmayan iki unsurundan birini oluşturan İran, köklü kültürü, büyük nüfusu ve zengin yeraltı kaynakları ile bölgenin önemli ülkelerinden biridir.
__________________________________________________________________________________________
Başkent: Tahran
Para Birimi: İran Riyali
Yüzölçümü: 1.648.000 km²
Saat Farkı: + 3:30
Komşuları: Afganistan, Ermenistan, Azerbaycan, Irak, Pakistan, Türkiye, Türkmenistan.
__________________________________________________________________________________________
İran Diplomatik Birimler
Ankara Büyükelçiliği
Tahran Cad. No: 10, 06700 Kavaklıdere, Ankara
Telefon: 468 28 20 - 21 (pbx)
Faks: 468 28 23 – 427 35 41
Çalışma Saatleri: 08.00 – 18:00
İstanbul Başkonsolosluğu
Ankara Cad. No.1, Cağaloğlu, İstanbul
Telefon: (212) 513 82 30
Faks: (212) 511 52 19
Çalışma Saatleri: 08.00 – 16.00
Erzurum Başkonsolosluğu
Alparslan Bulvarı, Osman Gazi mah., 201. sok., Eres Yapı Kooperatifi, D Blok, Yıldızkent, Erzurum
Telefon: (442) 315 99 83
Faks: (442) 316 11 82
Çalışma Saatleri: 08.30 – 17.00
Trabzon Başkonsolosluğu
Taksim Caddesi Kızıltoprak Sokak No: 3, Trabzon
Telefon: (462) 326 76 51
Faks: (462) 326 76 52-53
Yiyecek ve İçecek
Pirinç en önemli besindir ve İranlılar, mükemmel pirinç yemekleri yaparlar.
Bilinmesi Gerekenler: Çoğu İranlı yemeği çatal ve kaşıkla yer. Ancak yabancılar çatal ve bıçak kullanabilir. Alkollü içkiler tamamen ve kesinlikle yasaktır.
Ulusal Spesiyaller
- Chelo Khoresh (Ceviz sosunda et, sebze ve pirinç topları)
- Polo Chele (Pirinç pilavı), polo sabzi (Taze kokulu otlarla pişirilen pirinçpilavı), polo chirin (Badem, portakal ve kuru üzümle pişirilen safran renginde tatlı pilav), adas polo (mercimekli etli pilav), morgh polo (tavuklu pilav)
- Chelo kebabı (Et parçaları ile pirinç, kömür üzerinde pişilir)
- Köfte
- Abgusht
Ulusal İçecekler
- Meyve ve sebze suları
- Gazlı maden suyu
- Çay
Bahşiş: Büyük otellerde faturaya % 10-15 oranında ilave edilir. Restoranlarda ise ufak bir bahşiş bırakılabilir. Çay evleri ve küçük otellerde ise bahşiş verilmez.
Alışveriş
Kaliteli eşyalar, yerel ürünler sunan pazarlarda ve bedestenlerde geniş seçenekler mevcuttur. El oymaları, tahta kakmalar, halılar, kilimler, ipekliler, deri ürünler, paspaslar, masa örtüleri, altın, gümüş, pirinç ve seramik ürünler en gözde el işleridir. Pazarlık isteğe bağlıdır. Bazı ürünleri ülke dışına çıkarmak yasaktır.
Alışveriş Saatleri:
Genelde 09:00-13:00 ve 15:00-20:00 saatleri arası.
İklimi: Hazar Denizi kıyısında subtropikal iklim hakimdir. Ülke genelinde bozkır iklimi etkisini gösterir.
Arazi yapısı: Arazi engebeli, dağlarla çevrili, yüksektir; orta kısımlarda çöl ve dağ havzaları vardır; kıyılarda ovalar yer alır.
Kuzeyinde Kebir Çölü (Deşt-i Kebir), güneyinde ise Lut Çölü (Deşt-i Lut) bulunmaktadır. Ülkenin güney sahilleri Basra Körfezi, Umman Körfezi ve Umman Denizi'ne açılmaktadır.
Alp-Himalaya sistemi üzerinde bulunan İran, kuzeyde Elbruz, güneyde Zağros dağ sıraları arasında nispeten alçak düzlüklerin bulunduğu dağlık bir plato görünümündedir. Yükseklikleri yer yer 5000 metreye yaklaşan bu dağ sıraları iç bölgelerde çok sert bir kara ikliminin yaşanmasına neden olur. Hatta bu bölgelerde geniş çöl alanları bulunur. Bu jeolojik yapının bir sonucu da İran’ın sık sık şiddetli depremlerle sarsılmasıdır.
Her ülkenin ve ulusun tarihinde olduğu gibi, İran tarihinde de kökü ezele giden çeşitli efsaneler vardır fakat İran tarihini başlatmak için en uygun tarih M.Ö. 18. yy. gibi görünmektedir. Bu dönemde bölgeye gelen göçebe topluluklarla bölgede yerleşmiş toplulukların etkileşimi İran uygarlığının başlangıcı sayılabilir. Ortaya çıkan yeni kültür, Med İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadar, kimi zaman bağımsız yerel devletler halinde, kimi zaman Elamların, kimi zaman İskitlerin egemenliğinde geçecek 1000 yıldan uzun zaman diliminde İran kültürünün anahatlarını ortaya koyan parlak bir uygarlık yaratmıştır.
İranlı oldukları hâlâ bir tartışma konusu olsa da bu bölgede ve bölge halkı tarafından kurulan ilk büyük devlet Med İmparatorluğu’dur. M.Ö. 612 yılında kurulan devlet, Babillilerle ittifak kurarak Asur devletini yıktı ve İran’daki egemenliğini sağlamlaştırdı. Medler M.Ö. 550 yılında Persler tarafından yıkıldı. Medlerin tersine tüm İran’a hâkim olan Persler sınırlarını Orta Asya’ya kadar genişletti. Daha sonra Persler batıya yöneldiler ve Anadolu’da ilerleyerek Yunan devletleriyle savaşmaya başladılar. İmparator Dara döneminde Pers sınırları İndus Nehri’nden Tuna’ya kadar uzanıyor, Mısır ve Yunanistan’ın tamamına yakınını içeriyordu. Fakat bir süre sonra üstünlük başta Atinalılar olmak üzere Yunanlılara geçti ve Persler güç kaybetmeye başladı. M.Ö. 330 yılında Büyük İskender tarafından gerçekleştirilen sefer sırasında da, Doğu İran satraplıklarının birkaç yıllık başarılı mücadelesine karşın Pers İmparatorluğu tamamen yıkıldı.
M.Ö. 4. ve 2. yy.’lar arasındaki Makedon egemenliği sırasında İran pek çok küçük krallık arasında bölündü. Parthlar tarafından sağlanan siyasal birlik, kısa süre sonra, M.S. 224 yılında onları yıkan Sasaniler tarafından sürdürüldü. 651 yılına kadar varlığını sürdüren Sasaniler, İran tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu dönemde batıda Hıristiyanlığın doğuda Budizm ve Manicilik gibi dinlerin yayılması sonucunda Zerdüştlük İran birliğinin sağlamlaştırılması için ulusal bir devlet dini olarak örgütlendi. Ayrıca yine bu dönemde yazılı kültüre geçildi. 630’larda başlayan Müslüman Arap akınları Sasani egemenliğine 651 yılında son vermiş ve İslamiyet’i İran’da yaymıştır.
Önce Emevi, sonra Abbasi hanedanlarının yönetimi altında geçen Arap egemenliği döneminde İran çok sayıda isyana sahne oldu ve küçük hanedanlıklar ülkede etkinlik gösterdi. 8.-10. yy.’lar arasında Türkler İran üzerinden İslamiyet’i kabul ettiler. Önce mevcut devlet yapısı içinde yer alan Türkler bir süre sonra Selçuklu İmparatorluğu’yla ülkeyi egemenlikleri altına aldılar. Selçukluların çöküşü sırasında da İran’da pek çok küçük devlet kuruldu. 13. yy.’da başlayan Moğol akınları ile İran önce Cengiz Han’ın eline geçti. Onun ölümünden sonra ise ülkede sırayla İlhanlılar ve Timur egemenlik kurdu.
Timur’un ölümünden sonra bağımsızlıklarına kavuşan Anadolu’daki ve Azerbaycan’daki Türkmen boylarını bir araya getiren Akkoyunlular 14. yy.’dan beri Azerbaycan’da devlet kurmuş olan Safevilerin önderi Şah İsmail tarafından ele geçirildi. Halife Ali’nin soyundan geldiği iddiasına sahip olan Şah İsmail Şiiliği bir devlet dini haline getirerek İran’ın tamamını kapsayan büyük bir imparatorluk kurdu. Osmanlı İmparatorluğu ile Anadolu’daki Alevi Türkmen topluluklar üzerindeki nüfuz mücadelesi nedeniyle çatışmalar yaşayan Safeviler bu nedenle güç yitirse de bir süre sonra toparlanarak doğuya doğru topraklarını genişlettiler. Hakim üretim ve yaşam biçiminin göçebelikten yerleşikliğe geçmesi sonucunda Alevilik de o dönemde yerini, bugün bildiğimiz İran Şiiliğine bıraktı. Osmanlı ile çatışmayı sürdüren ve giderek güçsüzleşen Safeviler 1700’lerin başında Afganlar tarafından yıkıldı.
Afgan egemenliğinden sonra Nadir Şah’ın ve Zendlerin egemenliğine geçen İran’da 1786 yılında İranlılaşmış bir Türk boyu olan Kaçar hanedanı kuruldu. Tahran’ı başkent yapan Kaçarlar kısa bir süre kuzeye doğru toprak genişlettiyse de Ruslara yenilmekten kurtulamadı. 1800’lerin başından itibaren İran, Rusların ve İngilizlerin nüfuz mücadelesine sahne oldu. Bu mücadele nedeniyle ülke, bir denge politikası izleyerek, işgalden kurtulduysa da siyasal olarak da ekonomik olarak da bir bağımlılık içinde varlığını sürdürdü. Kimi zaman Ruslara, kimi zaman İngilizlere yaklaşan Kaçar hanedanı, bir yandan da İslami bir yönetimden yana olan mollalarla, bir yandan ülkenin modernleşmeye başlamasından doğan toplumsal ve siyasi akımlarla mücadele ediyordu. Değişen sosyo-politik yapının ve 1905 Rus Devrimi’nin etkisiyle 1906’da başlayan hareket sonucunda Anayasa kabul edildi ve İran bir meşrutiyet haline geldi. 1908’de İran’da petrolün bulunması bir dönüm noktası oldu. Böylece hem emperyalist güçlerin İran üzerindeki hesapları hem de İran’ın 20. yy.’ına damgasını vuracak olan karmaşık sosyo-ekonomik yapı ortaya çıktı.
İran’ın kırsal kesiminde feodalizm egemendi ve büyük toprak sahipleriyle topraksız köylüler arasındaki uçurum oldukça derindi. Şehirlerde ise geleneksel küçük burjuvazi, esnaf tarihsel olarak etkin bir sınıf olarak göze çarpmaktaydı. Bu sınıf aynı zamanda toplumun en çabuk örgütlenebilen kesimini oluşturmaktaydı. Özgün bir hiyerarşiye sahip olan İran uleması, mollalar hem toprak sahipleri hem de çarşı esnafı arasında nüfuz sahibiydi. Pek çok açıdan bu sınıfların çıkarlarının temsilciliğini üstlendiği gibi vakıf mülklerine sahip olması açısından kendisi de ekonomik olarak toprak sahibi sayılırdı. Petrolün ekonomik bir ürün olarak devreye girmesiyle birlikte kapitalist ilişkilerin ülkede yayılmaya başlaması sonucunda bir ticaret burjuvazisi ve işçi sınıfı da ortaya çıkmış, 1940’lardan itibaren etkinliğini artıracak olan sanayi burjuvazisinin öncülleri oluşmaya başlamıştı. Ülke, emperyalist ülkeler açısından ise artık, en güçlünün en büyük dilimi alacağı bir pasta olarak görülmekteydi.
1921 yılında ülkenin neredeyse tek örgütlü askeri gücü olan Kazak birliklerinin komutanı Rıza Han, İngilizlerin desteklediği söylenen, bir darbeyle hükümet kurdu. 1925 sonunda kral ilan edilen Rıza Han 1926’da Şah Rıza Pehlevi adıyla tahta çıktı ve Kaçar hanedanı saltanatı son bularak yerini Pehlevi hanedanına bıraktı. Rıza Şah, 1906 Anayasası’nı tekrar yürürlüğe koymamakla beraber Atatürk’ten hayli esinlenmiş bir batılılaşma politikası uyguladı. Fakat bu reform süreci demokratik olmaktan uzak, yukarıdan aşağı doğru yönelen uygulamalardı. Devlet yönetimi laikleşti, başta eğitim olmak üzere pek çok alanda çağdaşlaştırma gerçekleştirmeye çalışıldı; fakat çoğu zaman eskisinden bile baskıcı bir kraliyet yapısı varlığını sürdürdü. İngiltere ile petrol anlaşmalarını kısmen daha avantajlı bir konumda sürdüren Şah Rıza, bir süre sonra İngiliz-Rus-Fransız egemenliğinden kurtulmak için Almanya’ya yakınlaştı. Bu büyük bir yanlış oldu; zira Almanların etkisini azaltmak ve Basra Körfezi’nden Kafkaslara uzanan bir ikmal hattı oluşturmak isteyen Sovyetler Birliği ve İngiltere 1941’de ülkeyi işgal ettiler.
Müttefik güçlerinin işgal girişimi, neredeyse direnişle karşılaşmadan oldu. İşgalin ardından müttefik güçleri, Şah Rıza’nın ülkedeki Alman görevlilerin sınırdışı edilmesi yönündeki isteklerini kabul etmemesi üzerine, kendisini tahttan indirip oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’yi yerine geçirdiler. Şah Rıza dönemine göre nispeten demokratik bazı açılımlar sağlandı; siyasi tutuklular özgür bırakıldı, basına yönelik sansür kaldırıldı, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin verildi. Artık sesini duyurma olanağı bulan çeşitli toplumsal ve siyasal muhalefet hareketleri bu özgürlük ortamından yararlanarak reform taleplerini yükseltmeye başladılar. Daha sonraki yıllarda ülkenin siyasal ve toplumsal yaşamını büyük ölçüde etkileyecek olan Marksist kökenli Tudeh (Kitle) Partisi de bu ortamda, 1941 yılında kuruldu ve işçi yasası, toprak reformu, kadın hakları gibi geniş toplumsal tabanı kucaklayan talepleriyle önemli destek buldu.
İngiltere, SSCB ve ABD’nin çıkar mücadelesine sahne olan İran’ın, 1942’de imzalanan anlaşmanın ve 1943’te yapılan Tahran Konferansı’nın ardından, bu üç devlet tarafından yeniden inşa edilmesine karar verildi; fakat SSCB bu anlaşmaya uymayarak denetimi altındaki bölgede sosyalist nitelikli, biri Azeri, öbürü Kürt olmak üzere iki özerk cumhuriyet kurdurdu. İşgal bölgesini de 1946’da, İran’ın kuzey petrol yataklarını işletme konusunda imtiyazlı bir anlaşma imzaladıktan bir ay sonra boşalttı. SSCB işgalinin sona ermesinden hemen sonra İran, bu iki özerk cumhuriyetin varlığına güç kullanarak son verdi. SSCB’ye verilen imtiyaz da ülke içindeki milliyetçilerin ve İngiltere’nin baskısıyla 1947 yılında geçersiz kılındı.
Fakat tüm bu gelişmeler ülke içindeki milliyetçi muhalefeti güçlendirmişti. Giderek etkinliğini artıran Ulusal Cephe, 1951’de halkın büyük çoğunluluğunun da talebi olan petrolün ulusallaştırılması kararının Meclis’te kabul edilmesini sağladı. Bu karara karşı çıkan Başbakan Razmara’nın öldürülmesinin ardından çıkan ayaklanmadan sonra Şah, Ulusal Ceph’nin lideri Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı. Batıda eğitim görmüş, bağımsızlıktan ve ulusal egemenlikten yana olan bir milliyetçiliği savunan Musaddık’ın ilk işi; petrolün ulusallaştırılması yönündeki kararı onaylamak oldu. Bu karar ve Musaddık’ın bağımsızlıkçı politikası İngiltere ve ABD’nin tepkisini çekmekteydi. Fakat bir süre sonra, başta Musaddık’a destek veren ulema, Musaddık’ın Sovyetler’le yakınlaşmasından kaygılanarak hükümete verdikleri desteği geri çektiler ve Ulusal Cephe dağıldı. Tudeh Partisi ise Musaddık’ı desteklemeye devam etmekteydi. Bu durumdan rahatsız olan ordu içindeki bir grup CIA’in de desteğiyle bir darbe düzenlediler. 1953 yılında Şah, Musaddık’ı görevden almaya çalıştı fakat çıkan isyanın ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Üç gün sonra düzenlenen ikinci darbe girişimi ise başarıya ulaştı. Musaddık hükümetten indirilerek tutuklandı, Şah ise kaçmış olduğu Roma’dan dönerek tekrar görevini devraldı. Bu gelişmelerin ardından İran petrollerinin işletilmesi için, % 50 hakkı İran’da olmak üzere çok uluslu bir konsorsiyum oluşturuldu.
1953’te yaşanan olaylar İran’ın siyasal ve toplumsal yaşamı için bir dönüm noktası sayılabilir. Musaddık’ın devrilmesiyle sonuçlanan süreçte bölünen sadece modern milliyetçi güçler olmadı. Tudeh Partisi’nde de kırılmalar yaşandı. Partiden kopan gençlik örgütünden silahlı mücadeleye başlayan Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri örgütleri doğdu. Bu örgütlerin de içinde yer aldığı İran sol hareketi, 1960’lı yıllarda kitlesel etkinlik gösterse de, sol hareketin giderek kitle hareketinden silahlı mücadeleye kaymasıyla toplumsal tabandaki etkisini yitirmiş oldu. Musaddık’ın iktidara gelmesinde de önemli rol oynayan işçi hareketi ise etkinliğini kaybetse de etkisini İslam Devrimi’ne kadar sürdürdü. Hatta devrimi başlatan, rafineri ve petrol işçilerinin grevi olacaktı.
Musaddık iktidarının sonundan İslam Devrimi’ne uzanan süreçte büyük önem taşıyan gelişmelerden biri Şah’ın 1962 yılında gündeme getirdiği “Ak Devrim” adını verdiği reform paketidir. Ülkede siyasi istikrarı sağlayan Şah Muhammed Rıza petrol gelirinin de yardımıyla sosyo-ekonomik yapıyı sarsıcı biçimde değiştirmekteydi. Bir yandan istihdam artıp, ücretler yükselirken sanayi toplumuna hızlı geçişin sancıları çok güçlü bir şekilde kendini hissettiriyordu. Köylerinden ayrılan milyonlarca topraksız köylü şehirlerin etrafındaki gecekondu bölgelerinde toplanmaktaydı. Bir yandan yeni üretim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan bir sanayi burjuvazisi giderek zenginleşirken yoksul, işsiz ve umutsuz, ekonomik olduğu kadar siyasal olarak da dışlanmış milyonlar da büyük kentlerin dışında öfkeli bir muhalefetin koşullarını oluşturuyordu. 1953’ün şaşkınlığıyla bölünüp gücünü yitiren sol, bu kitlelerle ilişki kuramazken; ulemanın etkinliği giderek artmaktaydı.
Şah’ın modern kapitalizm yolunda ilerlemek için yürürlüğe koymaya çalıştığı reform ise çarşı, ya da bazargan adı verilen ve geleneksel olarak İran’ın siyasal, toplumsal yaşamında büyük önem taşıyan küçük ve orta sınıf esnafın, toprak sahiplerinin ve ulemanın tepkisini çekti. Toprak reformu, seçim reformu ve kadınlara oy hakkının tanınması, devlet işletmelerinin hisselerinin belirli oranda satılması gibi düzenlemeleri içeren Ak Devrim böylelikle tarıma dayalı ekonomiyi devre dışı bırakıp, toprak sahiplerini sanayi yatırımlarına yönelterek sağlam bir kapitalist ekonomik yapı kurmayı hedefliyordu. Ayrıca Şah’ın ulus inşa süreci için bir engel olarak gördüğü çarşı da bu şekilde tasfiye edilebilecekti. Yine bu hedef doğrultusunda eğitim, sağlık gibi alanlarda çeşitli düzenlemeler öngörülmekteydi. Bunun dış politikadaki yansımaları da İran’ın giderek bölgede ABD’nin jandarması rolüne soyunması şeklinde gerçekleşti. 1970’lerde petrol fiyatlarının aşırı artmasıyla bir yandan içerideki modernleşme hamlesini ve bir sanayi atılımını finanse eden İran, bir yandan da satın aldığı gelişmiş silahlarla askeri güç haline gelerek Basra Körfezi’ndeki askeri varlığını fiilen pekiştiriyordu.
Söz konusu reformların tehdit ettiği sınıflar ve kadınların oy hakkı başta olmak üzere bazı yeniliklere karşı çıkan ulemanın kurduğu ittifak, mutsuz yoksul kitlelerin öfkesiyle birleşerek Devrim’e ulaşan süreçte geri dönülmesi zor bir dönemecin aşılmasına neden oldu. Seçim reformuna ulemanın tepki göstermesiyle başlayan olaylar sonucunda pek çok kişi öldü. Bu olaylar sırasında, 1979 Devrimi’nin manevi önderi haline gelecek din adamı Ayetullah Humeyni de siyasal bir önder olarak sivrilmekteydi. Humeyni olaylardan sorumlu tutularak tutuklandı, ardından 1979’da Şah’ın devrilmesiyle tekrar dönmek üzere ülkeden ayrıldı.
İslam Devrimi 1977 yılının sonunda başladı. Demokratik hak talepleri olarak başlayan gösteriler giderek, öğrencilere, çarşı esnafına ve işçi sınıfına yayılarak genişledi. Ocak 1978’de Humeyni karşıtı bir makalenin yayımlanmasıyla patlak veren çatışmalar yaşandı. Ardından grevler başladı, kitlesel eylemler yapıldı. Farklı toplumsal kesimleri ve siyasal grupları bir araya getiren sloganlar “Kahrolsun Şah” ya da “Şah’a ölüm”dü. Giderek büyüyen olaylar karşısında Şah, muhalefet temsilcilerinden Bahtiyari’yi başbakanlığa atadı fakat bu da kitleleri tatmin etmedi. 1979 Ocak ayında Şah’ın ülkeyi terk etmesiyle Pehlevi Hanedanı da sona ermiş oldu. Humeyni ülkeye dönüp 4 milyon kişi tarafından karşılandıktan sonra kurulan İslam Konseyi, Bahtiyar Hükümeti’ne son vererek Mehdi Bazargan’ı başbakanlığa getirdi. Nisan ayında yapılan referandumla Cumhuriyet kuruldu, fakat İslamcılar giderek Devrim hareketi içinde etkinliklerini artırmaktaydılar. Ülkede çatışmalar sürmekteydi. ABD Büyükelçiliği’nin basılıp, içeridekilerin tutsak edilmesi sonucunda ortaya çıkan kriz sırasında başbakanlık yeniden el değiştirerek sol eğilimli Beni Sadr’a geçti. Fakat birkaç ay içinde Beni Sadr da azledildi ve sol hareket bütünüyle tasfiye edildi. Bu siyasal çalkantıya eşlik eden ekonomik güçlükler belki de devrim’in daha başlangıçta yenilmesine sebep olabilirdi; fakat bu sırada çıkan İran-Irak Savaşı tüm bu sorunların sekiz yıllığına askıya alınmasını sağladı.1982'de Halkın Mücahitleri dağıtıldı, muhaliflerden biri olan Şeriatmedari gözaltına alındı. 1983'de yargıçların tümü azledildi. Fransız diplomatlar sınırdışı edildi. 140 bin Yahudi ülkeyi terketti ve İsrail'e kaçtı. 100 bin Ermeni Ermenistan'a göç etti.
2000'lerin başında katı yönetimi güçlendiren İran, kadınlara ve gençlere karşı sert tutumuyla dünya devletlerinden tepki topladı. Rap ve rock tarzı müzik, erotik içerikli kısa mesaj gönderimi, nargile içmek, batılı tarzda giyinmek, batılı tarzda saç kesimi, elektronik gitar, karşı cins ile dans yasaklandı.
Bugün İran ABD ve AB politikalarına karşı direnen, Rusya ve Çin ile giderek daha da yakınlaşan bir ülke olarak Ortadoğ politikalarında söz sahibi olma ve belirleyici konuma geçme çekişmesinde önemli bir ülke konumunda.
Tahran, İran İslam Cumhuriyeti'nin başkenti ve Tahran vilayetinin merkezidir. En gelişmiş eyalettir. İran'ın en büyük şehridir.